Sultangazi Belediyesi’nin Prof. Dr. Fuat Sezgin Bilim, Kültür ve Sanat Sezonu kapsamında vatandaşlarla buluşturduğu usta sanatçı Göksel Baktagir ve ekibi, ziyafet tadında bir konsere imza attı.
Sultangazi Belediyesi, Prof. Dr. Fuat Sezgin Bilim, Kültür ve Sanat Sezonu kapsamında birbirinden değerli sanatçıları ilçede ağırlamaya devam ediyor. Belediyenin Sultangazililerle buluşturduğu son sanatçı ise, geleneksel Türk müziğinin duayen ismi Göksel Baktagir oldu. Galata Quartet (Dörtlüsü) isimli grubuyla sahne alan usta sanatçı, icra ettiği kanun ile Sultangazililere eşsiz bir müzik ziyafeti sundu. Aynı zamanda Mimar Sinan ve Haliç Üniversitelerinde de öğretim üyesi olan Baktagir’e, ekip arkadaşları viyolonsel, keman ve perküsyon ile eşlik etti.
Sahneden Taşan Bir Konser
Konserine hicaz makamıyla başlayan grup, ilerleyen bölümlerde daha hareketli eserlere geçti. Ara ara seyircilerle sohbet eden Baktagir, çaldıkları eserlerle ve icra ettikleri müziğin doğasıyla ilgili bilgiler verdi. Ayrıca, seyircilerden yer yer kendilerine eşlik etmelerini rica etti. Seyirciler bazen parmak şıklatarak bazen de alkış tutarak, keyifle sanatçılara eşlik etti. Böylece konser sahneden taşarak tüm salondakilerin ortak icra ettiği bir müzik olayı halini aldı.
Galata’nın Tarihi Atmosferini Sultangazi’ye Taşıdılar
Galata Quartet isminin de işaret ettiği üzere, icra ettikleri bazı eserlerle İstanbul’un ruhunu hissettirmeyi amaçladıklarını söyleyen Baktagir, Galata Kulesi için özel olarak bestelediği “Galata” eserini de Sultangazililerle buluşturdu. Şimdi şöyle bir Galata’ya çıkalım, diyen Baktagir, ekibiyle eserin icrasına başlayınca salonda bir şaşkınlık dalgası yayıldı. Çünkü martılar keman tellerinin arasında dolaşmaya ve vapurlar da viyolonselin telleri arasında seferler yapmaya başlamıştı! Bu seslere Baktagir’in kanunu ile perküsyon da eklenince dinleyiciler bir anda kendilerini Boğaz’ın eşsiz manzarasına bakarken buldu. Hem de Galata Kulesi’nden…
‘Umduğumdan daha çok keyif aldım’
Konserin dinleyicilerinden Sevgi Çil şöyle konuştu: “Çok güzel bir konser oldu, çok beğendim. Ruhumuza renk kattı. Haftanın yorgunluğunu attık. Sultangazi Belediyesi’ne de teşekkür ediyorum.”
Bir diğer dinleyici Tuba Aslan da, “Umduğumdan daha çok keyif aldım. Böyle etkinliklerin devamını diliyorum. Tüm arkadaşlarıma ve çevreme de böyle etkinliklere katılmalarını tavsiye ediyorum. Sultangazi Belediyesi’ne çok teşekkür ediyorum.” dedi.
Gönül Aynasını Parlatmak
Konserin sonunda, icra ettiği sanatla ilgili değerli bilgiler paylaşan Göksel Baktagir, şöyle konuştu: “Sadece kanun değil, tüm enstrümanlar aslında birer aynadır. Usta olmanın yanında onları icra edenin gönlü de güzelse, notalar kalbe ulaşır. Yoksa sadece ustalıkla belki icra ettiğiniz eserler beğenilir ama kalbe ulaşması ustalığın haricinde bir şeydir. Dolayısıyla, gönlümüzü vermeye çalıştığımız, kendimizi tanımlamaya çalıştığımız enstrümanımız bizim aynamızdır ve biz o aynamızı parlatmaya çalışıyoruz. Ne kadar parlatırsak, ne kadar kendi egolarımızdan, benliğimizden uzaklaşırsak aslında o ayna o kadar iyi yansır karşı tarafa. İlk önce o gönül hanesine güzel bir şekilde, arınmış bir şekilde girebilmek… Önemli olan bu.”
Seyirciyle Bir Olmak
Seyirciyle kurulan empatinin sanatta çok önemli olduğunu vurgulayan duayen sanatçı, konuşmasına şöyle devam etti: “Biz, konserimizi seyircimizle birlikte icra ettik. Biz, bir bütünüz. Hiç unutmuyorum: Üsküdar’da Sabah adlı tasvirî bir beste yapmıştım. Ben Üsküdar’da yaşadım, konservatuar yıllarımda. Her gün çay, simit, vapur… Bu eserde, vapurla viyolonsel sesi özdeşleşiyordu. Bu eseri icra ettiğimiz bir konserin sonunda, viyolonsel çalan arkadaşımıza sormuşlar: O vapur sesini nasıl çıkardınız? İşte böyle tasvirî eserler empatiyi uyandırır. Bu şekilde Üsküdar’ı, Galata’yı canlandırdığınızda, oralar birer resim karesine dönüşür. Bu, çok önemlidir. Bizler duyguya hitap ediyoruz: Zaman zaman elbette coşacağız ki konuşmamız bile böyledir, tek bir tonda seyretmez.”
Kültürel Miras, Gençler ve Musiki
Baktagir, konuşmasının son kısmında musiki sanatının köklü kültürümüzdeki yerine ve bunun özellikle gençler açısından önemine şöyle değindi: “Gençlerimiz çok şanslılar çünkü bizim o engin kültürümüzün çok önemli bir parçasıdır musiki sanatımız. Bizler, duyguya hitap eden bir ses sistemiyle, makamsal bir müzik yaparız. Aslında bir insanın insan olma özelliklerini musikiyle en güzel şekilde yaşayabileceği bir kültürel mirasa sahibiz. Dolayısıyla, hepimizin genetik kodlarında bu miras yatıyor. Bu manada şanslıyız, gençlerimiz de şanslı. Ancak günümüzde, tüm dünyayı etkileyen popüler kültürün dezavantajlarıyla da karşı karşıyayız. Önemli olan, gençlerimizi öz kültürümüzün güzellikleriyle kavuşturmaktır. Fakat bu noktada şunu çok önemli görüyorum: Biz bu derin kültürümüzü, katı bir kuralcılık yerine hassas bir eğitim sistemine dayanarak çocuklarımıza aşılamalıyız. Çocuklar ve gençler, popüler kültürün günümüzde oluşturduğu dezavantajdan zaten nasiplerini alıyorlar. Neredeyse her şeyin bilgisayar ortamında oyunları var, müziği var. Dolayısıyla onları çekmek bir hayli zor. Eğitim yöntemlerimizi pedagojik bir yaklaşımla, yumuşak geçişlerle ve bir sevgi bağıyla oturtmak zorundayız.”